İnsanhakları sorunları bitmedi "Tarihi karar", "Türkiye'ye Kopenhag kriterlerini yerine getirdiği mesajı verildi" şeklinde basına yansıyan Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi kararını bianet' e değerlendiren TİHV Başkanı Önen, "aslında tabii karar bazı gazetelerde yorumladığı gibi Türkiye'nin artık AB'ye kabulüne vize İnsanhakları örgütleri ve haber kuruluşları, Boko Haram’ın ülkedeki suistimallerini kapsamlı bir şekilde belgelendirdi. Ancak bu içerik özellikle ilginçti çünkü büyük çoğunluğu, Nijerya silahlı kuvvetlerinin ve devlet destekli milis gücü Sivil Ortak Görev Gücünün (CJTF) ihlallerini gösteriyordu. En yararlı G7’den Çin ve Rusya’ya “zorbalık ve insan hakları ihlalleri” uyarısı. 6 Mayıs 2021 – 10:29. G7 toplantısı için Londra’da biraraya gelen dışişleri bakanları Çin’i insan haklarını ihlal etmekle suçladı. Giderek güçlenen Pekin yönetimiyle bir çalışma ilişkisi kurulmasının gereğine işaret eden bakanlar çalışmamız Doğu Türkistan’da sürdürülen hak ihlalleri ile yoğun bir şekilde ilgilenilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Mevzu bahis ihlalleri yerinde kavra-mak ve insan hakları yönünden yardıma muhtaç Türklerin durumunu tespit edebilmek için Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de bir Türk başkonsolosluğu Ülkemizdebirçok alanda olduğu gibi özgürlüğünden alıkonmuş insanların muayenesinde de insan hakları ihlalleri yaşanabilmektedir. Kolluk güçlerinin baskısı, idarenin baskıcı tutumu, bilgi eksikliği vb gibi görülebilen durumlarda hekimlerimiz de sıkıntı yaşayabilmektedir. Bu nedenle. cash. Danıştay Başkanı Zerrin Güngör- 'Dünya ülkeleri son zamanlarda küresel bir sorun olarak karşımıza çıkan terörizm ve bundan kaynaklanan sığınmacı, mülteci sorunları, devletler tarafından gerçekleştirilen geniş çaplı insan hakları ihlalleri bakımından sınıfta kalmaktadır'- 'Türkiye, bulunduğu stratejik konum nedeniyle yakın coğrafyada yaşanan terör eylemlerinden ve savaşlardan etkilenen bir ülke Danıştay Başkanı Zerrin Güngör, "Dünya ülkeleri son zamanlarda küresel bir sorun olarak karşımıza çıkan terörizm ve bundan kaynaklanan sığınmacı, mülteci sorunları, devletler tarafından gerçekleştirilen geniş çaplı insan hakları ihlalleri bakımından sınıfta kalmaktadır." Kamu Denetçiliği Kurumu KDK ile Portekiz Ombudsmanlık Kurumu iş birliğiyle yürütülen "İnsan Haklarının Korunması ve Geliştirilmesinde Ombudsmanın Rolünün Güçlendirilmesi Projesi"nin KDK'deki kapanış toplantısında konuştu. Bireyin hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınmasının zorunluluk olduğunu, insan haklarının hukuk dünyasının en önemli konusu olduğuna işaret eden Güngör, ihlalleri önlemek için hak ve özgürlüklerin yalnızca hukuki metinlerde yer almasının yetmeyeceğini, devletin de koruyucu tedbirler alması gerektiğini haysiyet sahibi olan insanın, dil, din, ırk ve diğer özellikleri itibarıyla değil, sadece ve sadece insan olduğundan dolayı belirli şekilde muamele edilme hakkına sahip olduğuna dikkati çekti."Ne yazık ki günümüz dünyasında bu hususlar göz ardı edilerek ayaklar altına alınmaktadır." değerlendirmesinde bulunan Güngör, sözlerine şöyle devam etti "Dünya ülkeleri son zamanlarda küresel bir sorun olarak karşımıza çıkan terörizm ve bundan kaynaklanan sığınmacı, mülteci sorunları, devletler tarafından gerçekleştirilen geniş çaplı insan hakları ihlalleri bakımından sınıfta kalmaktadır. Halep'te, Doğu Guta'da, Arakan'da, Filistin'de, Yemen'de katledilen masum insanların görüntüleri, daha onurlu bir yaşam arayışı için yasa dışı yollarla Avrupa'ya geçmeye çalışan sığınmacıların Akdeniz ve Ege'de yaşadığı dramlar vicdanlarımızı derinden yaralamaktadır. Türkiye, bulunduğu stratejik konum nedeniyle yakın coğrafyada yaşanan terör eylemlerinden ve savaşlardan etkilenen bir ülke konumundadır. Türkiye, her dönemde bu ülkelerden kaçmak zorunda kalan, dil, din, ırk farklılığı gözetmeksizin zulme uğrayan kitlelerin özgürlük ve güvenlik bulduğu güvenli bir liman olmuştur." Güngör, mayıs ayı itibarıyla 4 milyona yakın Suriye vatandaşının geçici koruma statüsüyle Türkiye'de bulunduğunu, Türkiye'de son 8 yılda doğan Suriyeli çocuk sayısının 400 bini geçtiğini "Zorunluluk arz etmektedir" Türkiye'de 600 bin Suriyeli çocuğun eğitim gördüğünü dile getiren Güngör, Türkiye'nin savaş ve terörden kaçanlara kapılarını açtığını Türkiye'de kurulan kamplarda söz konusu kişilerin temel ihtiyaçlarının karşılandığını, bugüne kadar yaklaşık 37 milyar dolarlık harcama yapıldığını anlattı. Medeni dünyanın tüm temsilcilerinin bu sorunların çözümünde ortak hareket etmesinin zorunlu olduğunu vurgulayan Güngör, insanların barış, huzur ve refah içinde yaşayabileceği, hukukun üstün kılındığı bir dünyanın inşası için devletlere, uluslararası kurum ve kuruluşların yanı sıra herkese sorumluluk düştüğünü ifade etti. Temel hak ve özgürlüklerin yargısal güvence altına alınmadığı, idari eylem ve işlemlerin yargısal denetime tabi olmadığı bir düzende hukuk devletinden söz edilmeyeceğine dikkati çeken Güngör, idarenin eylem ve işlemleriyle hak ve özgürlükleri ihlal edilenlerin başvuracağı en etkili yolun idari yargı denetimi olduğunu Başkanı Güngör, idari yargının hak eksenli bakış açısıyla idareye yol gösterme görevini de yerine getirdiğini, bu sayede yeni ihlallerin doğmasının da engellendiğini işlem tesis etmeden, eylemde bulunmadan önce bunların temel hak ve özgürlüklere etkisinin değerlendirilmesi, buna göre adım atılması gerektiğinin altını çizen Güngör, temel hak ve özgürlükleri korumanın öncelikle idari makamların görevi olduğunu belirtti. - "Uluslararası çalışmalar önemli"Güngör, idareyle vatandaş arasındaki sorunları çözmekle görevli ara bulucu kurumların varlığının da temel hak ve özgürlüklerin korunması açısından önem arz ettiğini Denetçiliği Kurumunun da insan haklarının korunmasına, geliştirilmesine yönelik görevini başarıyla sürdürdüğünü ifade eden Güngör, kurumun görev alanındaki idari işlem ve eylemleri sadece hukuka uygunluk boyutuyla değil, aynı zamanda adalet anlayışı, insan haklarına saygı ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelediğini evrensel bir konu olan insan hakları alanında uluslararası çalışmaların da önemli olduğunu sözlerine ekledi. . Osmanlı’nın kuruluş zamanında gerçekleştirdiği Rumeli fetihleri göz ardı edilirken, Fatih Sultan Mehmet 1453’te İstanbul’u fethettiğinde Bizans tarihe gömülmüş ve Türk ulusu Ortadoğu’daki en büyük güç konumuna yükselmişti. Çünkü Osmanlı Devleti toprakları, aynı zaman Çin’den başlayarak Orta Asya üzerinden Anadolu’ya ve oradan da Avrupa güzergahında ilerleyen “İpek Yolu” ve Hindistan üzerinden Irak, İran ve Suriye’den Akdeniz limanlarına ve İskenderiye’ye giden “Baharat Yolu Buhur Yolu”nu kendi kontrolünde tutmaktaydı. Osmanlı fetihlerini sürdürürken, Haçlı Seferleri sonrasında bilim ve teknik olarak gelişen Avrupa Devletleri ilk başlarda dini amaçla başlattıkları keşifleri artık Doğu’nun zenginlikleri için sürdürmek amacındaydılar. Çünkü makineleşme ve endüstrinin gelişmesi hammadde ihtiyacını ve üretilen malları geniş pazarlara sunmayı mecburi kılmıştı. Büyük pazarlara ulaşmak için köprü olarak kullanılan Osmanlıya ödenen vergiler ise satılan mamullerden kazanç elde etmeyi zorlaştırmaya başlamıştı. İlk olarak Osmanlı ile bir mücadele içine girişen Batı, Osmanlının her yerde önlerini kesmesinin ve güçlü ordusunun aldığı galibiyetlerle O’nu “Doğu Bloğu” olarak nitelendirmişti. 14. yüzyılın başlarında dini amaçla başlayan, Fransız ve Cenevizli gemiciler tarafından düzenlenen keşiflerden sağlıklı sonuçlar alınamamıştı. Yapılan bu ilk keşiflerde Kanarya Adaları ve Azor Adaları bulunmuştu. Fakat 15. yüzyıldan itibaren yapılan keşifler maddi amaçlarla yönetilir hale gelmişti. 2 3 Coğrafi Keşiflerin En Önemli Nedenleri Avrupa’nın coğrafya bilgisi olarak gelişmesi, pusulanın bulunması ve denizcilikteki deneyim konusundaki büyük gelişme. Çünkü daha önce denizciler kıyıdan uzaklaştıkça yön bulma korkusuna kapılıyorlardı. Ayrıca dünyanın düz olduğuna inanan denizciler ufuk çizgisini geçtiklerinde aşağı düşeceklerini sanıyorlardı. Avrupa’nın kendilerinde bulunmayan değerli maden, ipek ve baharat gibi maddeler için daha ucuz bir yol bulma çabaları. Özellikle İspanyol ve Portekizli gemicilerin Doğu’nun zenginlikleri ile ödüllendirileceği vaadi. Hıristiyanlığın bütün Dünyaya yayılmak istenmesi misyoner faaliyetler. Özellikle 13. yüzyılda yaşanan Moğol istilasının engellenmesi için gönderilen elçilerle birlikte dünya ve Doğu’nun zenginlikleri hakkında aktarılan ilk izlenimler. Bu gezginlerin en önemlisi Venedikli gezgin Marco Polo’dur. Amerika kıtasının keşfi 1492 Okyanuslarda bu rekabet yaşanırken İspanya hükümeti gemicilik tarihinde önemli bir ün sahibi olacak gemicisi 1451 yılında çoktan mürettebatı ile birlikte Okyanuslara yelken açmıştı. Bahsi geçen korkusuz denizci Kristof Colomb, İspanya Kralı Ferdinand ve eşi İsabella’nın yardımlarıyla Atlas Okyanusuna açılmıştı. 1451-1506 yıllarında yaşamı boyunca yaptığı kesiflerle bütün dünya denizcilik tarihine geçen Kristof Colomb, Asya kıtasına ulaşmak için çıktığı serüvende aslında 1492 yılında hiç ummadığı bir yer olan Bahama Adlarına yani Amerika kıtasına ulaşmıştı. Colomb, çıktığı karanın Amerika olduğundan habersiz ayrılırken, İtalyan denizci Amerigo Vespucci Colomb’un ölümünden bir yıl sonra 1507 yılında onun izini takip edince yeni bir kıta keşfettiğini anlamış ve kıta denizcinin kendi adıyla literatüre geçmişti. Ümit Burnu ve Hindistan'ın Coğrafi Keşiflerdeki Rolü Portekizli denizci Bartelemeo Diaz ise 1486 yılında tutulduğu bir fırtınayla güneye sürüklerek Natal’e ulaştı. Afrika’nın güneyinden dolanarak 1487 yılında Ümit Burnu’nu keşfeden denizci buraya Fırtınalar Burnu adını vermişti. 1498 yılına gelindiğinde ise Vasko De Gama Hint Okyanusu’nu aşarak Hindistan’ın batı kıyılarına ulaşmıştı. 1 2 Dünyanın yuvarlak olduğunun kanıtlanması 1519-1522 Magellan ve yardımcısı Del Cano 1519 yılında Alman Kralı olan Şarlken’in desteğiyle denizlere açılmıştır. İspanyadan yola çıkan Magellan, sürekli rotasını değiştirmeden ters yönde ilerleyerek seyahate başladığı yere dönmeyi düşünüyordu. Evet! Aslında Magellan yıllardır kilise tarafından reddedilen Dünyanın yuvarlar olduğu kanısını kanıtlamak istiyordu. Önce Güney Amerika kıyılarını dolaşan Magellan, kendi adını verdiği Magellan Boğazını bulmuştu. Büyük Okyanus’a açılan Magellan, Philippine Adalarına ulaştığında ada yerlileri ile yaptığı savaşta hayatını kaybetmişti. Magellan öldükten sonra yardımcısı olan Del Cano Ümit Burnu’nu dolaşarak 1522 tarihinde İspanya’ya dönmüştür. Böylece dünyanın yuvarlak olması kanıtlanmıştı. 1 2 Coğrafi Keşiflerin Osmanlı Devleti’nde Yarattığı Etkiler Keşiflerin asıl sebebi olan İpek ve Baharat Yolu, keşiflerin ardından eski ihtişamını yitirmiştir. Keşifler, Osmanlı Devletinin vergi gelirlerini olumsuz etkilemiştir. Sadece Osmanlı değil! Bütün Müslüman ülkelerde bulunan ticaret yollarının önemi giderek azalmıştır. Özellikle Akdeniz limanları eski önemini yitirmiştir. Fakat 1869 yılında Süveyş Kanalı Fransızlar tarafından açıldığında Akdeniz limanları azda olsa eski ihtişamına kavuşmuştur. Keşiflerin ardından ticaret yolları rağbet görmeyince Müslüman ve Kafkas halk yoksullaşmaya başlamıştır. Hatta Osmanlı Devleti o kadar yoksullaştı ki Avrupalı devletlere “kapitülasyon” adı altında birtakım gümrük ayrıcalıkları tanınmıştır. Kervan yolları üzerinde bulunan zanaatkar ve esnaf bu güzergah değişikliğinden olumsuz etkilenmiş ve Osmanlı Devleti Celali İsyanlarıyla savaşmak zorunda kalmıştır. Bu dönemden sonra Osmanlı Hint yolu için Portekizlilerle; Akdeniz için İspanyollarla mücadele etmiştir. 1 Coğrafi Keşiflerin Evrensel Boyutlardaki Sonuçları Keşiflerin Dünya üzerinde evrensel dini, ekonomik ve sosyal olmak üzere birçok etkisi olmuştur. Öncelikle Baharat ve İpek Yolları ile birlikte Akdeniz limanları önemini kaybederken Atlas Okyanusu kıyısında bulunan limanlar büyük önem kazanmaya başlamıştır. Keşfedilen yeni kıtalar silah zoruyla kontrol altına alınarak sömürgeleştirilmiş ve bu kıtalarda bulunan altın ve gümüş Avrupa’ya akmaya başlamıştır. Keşiflerin sonucunda zenginleşen burjuva sınıfı güç kazanarak Avrupa mallarına yeni pazarlar bulmuş ve bu gelişmeler Sanayi Devrimini tetiklemiştir. Keşfedilen yerlere götürülen Avrupa dini ve kültürel yapısı bu sömürgeleri Avrupalılaştırmıştır. Her ne kadar Hıristiyanlık yeni kıtalara yayılmış gibi görünse de aslında “Dünyanın yuvarlak olması” ve yeni yerlerin keşfi kiliseye olan inancı kökten sarsmıştır. Özellikle keşfedilen kıtalardan Avrupa’ya götürülen bilimsel ve kültürel eserler başta Rönesans olmak üzere büyük değişikliklerin mihenk taşı olmuştur. Coğrafi Keşifler, başta Rönesans ve Reform olmak üzere Avrupa’da meydana gelen birçok yenilikçi ve aydın hareketi de derinden beslemiştir. 2 İlginizi çekebilecek diğer olaylar En Yeniler geri ileri 1. Listedesiniz geri ileri Biyografiler Elvis Presley CV BİYOGRAFİ Kanuni Sultan Süleyman CV BİYOGRAFİ Joseph Goebbels CV BİYOGRAFİ Abraham Lincoln CV BİYOGRAFİ Piri Reis CV BİYOGRAFİ Barış Manço CV BİYOGRAFİ Alexander Graham Bell CV BİYOGRAFİ Adam Smith CV BİYOGRAFİ Alan Turing CV BİYOGRAFİ Adolf Hitler CV BİYOGRAFİ Friedrich Nietzsche CV BİYOGRAFİ Vecihi Hürkuş CV BİYOGRAFİ Marilyn Monroe CV BİYOGRAFİ Vladimir Lenin CV BİYOGRAFİ II. Abdülhamid CV BİYOGRAFİ Coğrafi Keşiflerin Osmanlıya Etkileri Coğrafi Keşiflerin Osmanlıya Etkileri Konulu makalemize hoş geldiniz. Evet Daha önce bir çok soru konusunda verdiğim bilgi bu soru içinde geçerlidir. Tarih Öğretmenleri bu soruyu her yazılıda sorarlar. Bu sebeple 10 puanı kaçırmak istemeyen öğrencilerimiz bu sorunun cevabını iyi öğrenseler kendi menfaatlerinedir. Coğrafi Keşiflerin Sonuçları Nelerdir ? ve Coğrafi Keşiflerin Nedenleri Nelerdir ? makalelerimize ulaşmak için linke tıklayabilirsiniz. Özellikle aşağıdaki videoda yer alan coğrafi keşifler konusunu dinleyebilirsiniz. Yazılıda Coğrafi keşiflerin Osmanlıya etkileri nelerdir diye bir soru ile karşılarşırsanız aşağdaki açaıklamaları yazarak bu meramınızı gidermiş olursunuz. COĞRAFİ KEŞİFLER KONU ANLATIMI Coğrafi Keşiflerin Osmanlı Devleti Üzerindeki Etkileri Maddeler Halinde – Avrupa’nın Osmanlı Devleti’ne bağımlılığı azaldı. – Akdeniz limanlarının önem kaybetmesi, Osmanlı Devleti’nin ticari gelirlerini azalttı. – Osmanlı topraklarında ticaret ile uğraşan köy ve kasabalarda ekonomik durum zayıfladı. – Osmanlı Devleti, Coğrafi Keşifler’in olumsuz etkilerini önlemek için; – Süveyş Kanalı Projesi’ni gerçekleştirmek istedi. Fakat bunu ancak 1869’da gerçekleştirebildi. – Hınt Okyanusu nda Portekızlıler ıle savaştı fakat ustünlük kuramadı. – Don – Volga Kanalı Projesi’ni gerçekleştirerek ipek Yolu’nu tekrar canlandırmak istedi. Fakat bunda da başarılı olamadı. – Akdeniz limanlarını yeniden canlandırarak gümrük gelirlerini artırmak için Avrupalı devletlere kapitülasyonlar verdi. Coğrafi Keşiflerin Osmanlıya Etkileri Kurulması 2016’nın Kasım ayında Kolombiya devletiyle FARC-EP Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri-Halk Ordusu arasında imzalanan barış anlaşmasında kararlaştırılan Kolombiya Hakikat Komisyonu, ya da tam adıyla Hakikatin Açığa Çıkarılması, Birlikte Yaşam ve Tekrarlamama Komisyonu La Comisión para el Esclarecimiento de la Verdad, la Convivencia y la No Repetición üyelerini 2017’nin Kasım ayında seçti ve 2018’in Mayıs ayında çalışmalarına resmi olarak başladı. Görev süresi üç yıl olarak planlanan Komisyon, COVID-19 pandemisi nedeniyle görev süresinin uzatılmasıyla toplamda dört sene gibi bir süre faaliyet göstermiş oldu. Bu süre zarfında 30 binden fazla insanla 14 bin mülakat yapıldı, kamu kuruluşlarına, özel kurumlara ve toplumsal hareketlere ilgili konularda 1000’in üzerinde rapor yazdırıldı. Bu bilgilere dayanan nihai rapor toplamda 10 ciltten ve bir beyannameden oluşacak. 61 sayfalık beyanname, Komisyon raporunun en önemli cildi olarak görülen 895 sayfalık Bulgular ve Öneriler cildi ve tanıklıkların derlenmesinden oluşan 514 sayfalık Tanıklık cildi raporun kamuoyuna tanıtıldığı gün yayımlanmıştı. 5 Temmuz 2022’de geriye kalan sekiz ciltten biri olan, çatışmanın çocuklar üzerinde etkisini konu alan 294 sayfalık cilt, 7 Temmuz’da da sürgünlere dair yazılan 428 sayfalık cilt yayımlandı. Bundan sonra yayımlanacak yedi cildin konuları şunlar olacak 1 çatışmanın 60 yıllık tarihi, 2 insan hakları ihlalleri, 3 iç çatışmanın köylüler üzerindeki etkileri, 4 çatışmanın mağdurlar üzerindeki etkileri, 5 çatışmanın etnik boyutu ve 6 çatışma döneminde kadınların ve LGBTİQ+ bireylerin tecrübeleri. Bu yazıda Bulgular ve Öneriler cildinin insan hakları ihlalleriyle ilgili kısmını özetlemeye çalışacağım. Ciltteki 11 başlıktan biri olan bu bölüme yaklaşık 80 sayfa ayrılmış. Bu bölüm çeşitli insan hakları ihlallerine ayrılmış alt başlıklardan oluşuyor. Bu başlıklar şu şekilde sıralanmış a cinayetler, b katliamlar, c yargısız infazlar ve suikastlar ç suikast teşebbüsleri, d kaybedilmeler, e hukuksuz gözaltılar, f insan kaçırma, g haraç, ğ yağma, h işkence, ı cinsel şiddet, i öldürme tehditleri, j çocukların çatışmaya dahil edilmesi, k zorla çalıştırma, l hedefsiz saldırılar, m mülkiyete saldırı, n zorunlu göç, o mahsur kalma, ö topraklara el koyulması. Bu ihlallerin birçoğu birbiriyle ilişki biçimde gerçekleşmekte, bu yüzden aynı fiil birkaç başlık altına dahil edilebiliyor. Cinayet Hakikat Komisyonu raporuna göre Kolombiya’da 1985 ile 2018 arasındaki çatışma sürecinde insan öldürüldü. Bu cinayetlerin neredeyse yarısı 1995-2004 yılları arasında gerçekleşti. Raporda, öldürülenlerin yüzde 90’ının sivil vatandaşlar olduğu belirtiliyor. Öldürülenlerin yüzde 91’i erkeklerden, yüzde 9’u kadınlardan oluşuyor. Öldürülenlerin yüzde 14’üyse reşit olmayanlardan, yani çocuklardan oluşuyor. Cinayetlerin yüzde 45’inden paramiliter gruplar sorumlu. Gerilla gruplarının sorumlu olduğu cinayetlerse toplam cinayetlerin yüzde 27’si oranında. Daha detaylı biçimde baktığımızda FARC-EP’nin belirtilen tarihler arasındaki cinayetlerin yüzde 21’inden, ELN’nin Ulusal Kurtuluş Ordusu yüzde 4’ünden, EPL Halk Kurtuluş Ordusu ve 1990 yılında silah bırakan M-19 19 Nisan Hareketi gibi diğer gerilla gruplarının da cinayetlerin yüzde 2’sinden sorumlu olduklarını görüyoruz. Devlet güçlerinin doğrudan sorumlu olduğu cinayetlerin oranıysa yüzde 12. Cinayetlerin yüzde 6’sından uyuşturucu kartelleri ve suç örgütleri gibi diğer gruplar sorumlu. Son olarak, cinayetlerin yüzde 9’unda sorumluluğun kime ait olduğu açık biçimde tespit edilememiş. Bu son kategoriye aktörler arasındaki çatışmalar sırasında ölen insanların da dâhil edildiği anlaşılıyor. Katliam En az üç kişinin öldürüldüğü saldırılar katliam olarak sınıflandırılıyor. 1959-2019 yılları arasında en az 4237 katliam gerçekleştiği tespit edilmiş. Bu saldırılarda toplam insan öldürülmüş. 2020-2022 yılları arasında da 231 katliamın gerçekleştiği ve bu katliamlarda 877 insanın öldürüldüğü Indepaz Instituto de estudios para el desarrollo y la paz-Kalkınma ve Barış Çalışmaları Enstitüsü verilerine dayanılarak belirtilmiş. Yargısız İnfaz, Suikast ve Suikast Girişimi Yargısız infazların büyük kısmı güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilmiş. Bununla ilişkili Özel Barış Mahkemesi JEP yargılamalarına dair bir yazı yazmıştım.[1] Yargısız infazlarda en sık kullanılan yöntem infaz edilen sivillerin çatışmada öldürülmüş gibi gösterilmesi. 2002-2008 yılları arasında bu şekilde 6402 vatandaşın öldürüldüğü belirtiliyor. 1978-2016 yılları arasında da bu şekilde işlendiği bilinen 8208 cinayet kaydedilmiş fakat sayının daha yüksek olması olası. Önceden belirlenen bir kişinin planlı biçimde öldürülmesi “suikast” olarak sınıflandırılmış. 1958-2021 yılları arasındaki çatışmalarda bu şekilde öldürülen kişi tespit edilmiş. Bu cinayetlerin yüzde 35’inin sorumluları bilinmiyor. Sorumlusu bilinen cinayetlerin yüzde 64,6’sı paramiliterler tarafından, yüzde 24,6’sı gerilla grupları tarafından, yüzde 4,6’sıysa güvenlik güçleri tarafından işlenmiş. Bu türden cinayetlerde 1985 yılında kurulan sol parti Unión Patriótica’ya Yurtsever Birlik–UP yönelik soykırımın özellikle üstünde durulmuş. Devlet destekli paramiliter grupların saldırıları sonucu UP’nin 4171 üyesi öldürülmüş ve 1024 üyesi kaybedilmiştir. Bunun dışında UP sempatizanı olduğu gerekçesiyle de 445 kişi öldürülmüş ve 93 kişi kaybedilmiştir. UP’ye yönelen saldırılar Kolombiya’da yasal sol siyasetlerin büyük ölçüde zayıflamasına yol açmıştır. Suikast girişimi konusunda Komisyon’un elinde yeterli veri olmadığı anlaşılıyor. Yine de suikast girişimleri ayrı bir altbaşlıkta kısaca incelenmiş. Burada özellikle suikast girişimleriyle yurtdışına göçmek zorunda kalan Kolombiyalılar arasındaki ilişkiye dikkat çekiliyor. Kaybedilme Kolombiya’da 1985 ve 2016 yılları arasında kişinin kaybedildiği kaydedilmiş. Bu kişilerin yüzde 83’ünün erkek yüzde 17’sinin kadın oldukları raporda belirtiliyor. Kaybedilenlerin yüzde 23’ünün çocuklardan oluştuğu verisi de kamuoyuyla paylaşılmış. Bununla beraber, Komisyon çok sayıda kaydedilmeyen vaka olduğunu, bu yüzden de gerçek sayının civarında olduğunun tahmin edilebileceğini belirtmiş. Vakaların yüzde 54’ünün sorumluları bilinmiyor. Sorumlusu bilinen kaybedilmelerin yüzde 52’sinin sorumluları paramiliter gruplar. FARC-EP’nin kaybedilme vakalarının yüzde 24’ünden, devlet görevlilerininse yüzde 8’inden sorumlu oldukları kaydedilmiş. Bununla beraber, vakaların yarısından fazlasının sorumluları belirsiz olsa da sorumlusu bilinmeyen bu kaybedilmelerin büyük çoğunluğunda sorumlunun paramiliter gruplar veya güvenlik güçleri olduğu öngörülebilir. Hukuksuz Gözaltı Hukuksuz gözaltılar, kişilerin gözaltına alınmalarını gerektirecek bir gerekçe olmadığı halde yapılan gözaltıları tanımlıyor. Bu vakaların çoğu kaydedilmiyor. Komisyon, vakalardan 831’ini tespit etmeyi başarmış. Bu gözaltıların yüzde 16’sında gözaltına alınan vatandaşlara işkence yapıldığı belirtiliyor. Bununla beraber, Yerlilerle İşbirliği Merkezi’nin Cecoin yalnızca Tolima bölgesinde 1974-1984 yılları arasında 280’den fazla yerli vatandaşın hukuksuz biçimde gözaltına alındığını kaydettiği görüldüğünde hukuksuz gözaltıların sayısının çok daha fazla olduğu anlaşılıyor. İnsan Kaçırma Kolombiya’da 1990 ile 2018 yılları arasındaki çatışmalarda insan kaçırma vakası kaydedilmiş. Hakikat Komisyonu, rapor edilmeyen vakalar olduğu bilgisinden hareketle gerçek sayının civarında olduğunu tahmin ediyor. Kaydedilen kaçırma vakalarının mağdurlarının yüzde 22’sinin kadın olduğu kaydedilmiş. Raporlara göre, kaçırılanların yüzde 13’ü çocuk. İnsan kaçırma vakalarının yüzde 71’inin sorumluları biliniyor. Bunların yüzde 40’ı FARC-EP tarafından, yüzde 20’si paramiliter gruplar tarafından, yüzde 19’uysa ELN tarafından gerçekleştirilmiş. “Diğerleri” kısmına aşırı sağcı eski başkan Uribe döneminde gerçekleşen paramiliter grupların silahsızlandırılma süreci sonrasında ortaya çıkan yapılanmalara “paramiliter” dememek için icat edilen “bacrim” “suç örgütü” ibaresinin kısaltması şeklinde tanımlanan örgütler de dahil. Özellikle büyük toprak sahiplerinin ve zengin iş insanlarının kaçırılarak fidye karşılığında serbest bırakılmaları 70’lerden bu yana gerilla örgütlerinin finansmanında önemli role sahipti. Özel Barış Mahkemesi 21, 22 ve 23 Haziran 2022 tarihlerinde, insan kaçırma vakalarıyla ilişkili olarak FARC’ın üst düzey komutanlarını dinledi. 10 saat 40 dakika uzunluğundaki ilk videoya aşağıdaki bağlantıdan erişilebilir.[2] Haraç Silahlı örgütlerin çeşitli gerekçelerle haraç toplamasının yaygın olduğu Kolombiya’da bu vakaların çoğu gizli kalıyor. Komisyon da yalnızca 824 haraç vakasını kayda geçirebilmiş. Haraç toplamanın sonradan daha büyük insan hakları ihlallerine yol açtığının da altı çizilmiş. Gerillaya haraç veren kişilerin gerilla destekçisi olmakla suçlanarak saldırıya uğraması veya paramiliterlere haraç veren kişilerin işbirlikçilikle suçlanarak saldırıya uğraması söz konusu olabiliyor. Devlet kontrolünden çıkan bölgelerde bölgeyi kontrol eden grupların vergi adı altında topladıkları kaynaklar da haraç olarak kabul edilmiş. Yağma Yağma vakaları da genellikle kaydedilmemekte. Komisyon, 751 yağma vakası kaydedebilmiş. Bunların yüzde 46’sı paramiliter gruplar, yüzde 33’ü gerilla örgütleri, yüzde 17’siyse güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilmiş. Paramiliterler ve güvenlik güçleri genellikle göçe zorlanan köylülerin geride bıraktıkları malları yağmalarken, gerilla örgütleri genellikle büyük toprak sahiplerinin ve bankaların mallarını yağmalamış. İşkence İşkence de kaydedilmesi güç insan hakları ihlallerinden. İşkence vakalarının büyük çoğunluğunun sorumlularının paramiliter gruplar ve güvenlik güçleri olduğu görülüyor. Gerilla gruplarıysa insan kaçırma vakalarının bazılarında işkenceye başvuruyor. Özellikle 90’larda devletin işkence uygulamalarının çok yaygın olduğu belirtilmiş. Cinsel Şiddet Cinsel şiddet vakalarının da önemli bir kısmı rapor edilmemiş. Kaydedilen cinsel şiddet vakasının büyük çoğunluğu kırsal bölgelerde gerçekleşmiş. Vakaların yüzde 92’si kadınlara ve kız çocuklarına yönelik. Cinsel saldırıların büyük çoğunluğundan paramiliter grupların sorumlu olduğu görülüyor. Hamileliği yasaklayan FARC’ın gerçekleştirdiği zorunlu kürtaj operasyonları da cinsel şiddet başlığına dâhil edilmiş. Öldürme Tehdidi öldürme tehdidi vakası kayıtlara geçmiş. Bu tehditlerin birçoğunun zorunlu göçe sebep olduğu da görülüyor. Tehditlere rağmen bölgede kalmayı tercih eden kişilerin bu kez işkence ve cinsel şiddet gibi insan hakları ihlallerine maruz kaldıkları kaydedilmiş. Çocukların Çatışmaya Dahli Çocukların herhangi bir biçimde silahlı aktörler tarafından kullanılmaları bu başlığa dâhil ediliyor. 1990-2017 yılları arasında vaka kaydedilmiş. Bunların yüzde 70’i erkek çocuklara yönelik. Komisyon gerçek sayının 30 bin civarında olduğunu tahmin ediyor. Vakaların yüzde 75’inin FARC’tan, yüzde 13’ünün paramiliterlerden, yüzde 9’ununsa ELN’den kaynaklandığı belirtilmiş. Kaydedilen mağdurların yüzde 43’ü 15 yaş altında. Zorla Çalıştırma Zorla çalıştırma Kolombiya’da tanınan bir insan hakkı ihlali değil. Buna dair işleyen bir yargılama veya tazminat süreci yok. Komisyon, 383 zorla çalıştırma vakası kaydetmiş. Zorla çalıştırmadan kastedilen silahlı grupların sivil vatandaşları çeşitli işlerde çalışmaya zorlaması temizlik, yemek yapma, mal nakliyatı, tarımsal üretim, lojistik destek vs.. Zorunlu çalıştırma vakalarının bir kısmının cinsel şiddet içerdiği de not edilmiş. Hedefsiz Saldırı Bu başlıkta mayın döşeme, bombalı saldırı, hava kuvvetlerinin saldırıları gibi olaylar inceleniyor. Mayın ve bombalı saldırı vakalarının çoğundan gerilla gruplarının sorumlu olduğu belirtilmiş. Mülkiyete Saldırı 1985-2021 yılları arasında bu türden vaka kaydedilmiş. Yalnızca özel mülkiyete saldırı olayları değil, okul vb. kamu binalarına yönelik saldırılar da bu başlık altında kaydedilmiş. Zorunlu Göç Kolombiya, Suriye’den sonra dünyada en fazla zorunlu iç göç vakası yaşanan ikinci ülke. Zorunlu göç mağdurlarının toplam sayısı olarak kaydedilmiş. Zorunlu göç mağdurlarının yüzde 52’si kadın. Vakaların yüzde 67’sinin sorumluları bilinmiyor fakat bu şekilde boşaltılan toprakların çokuluslu şirketler ve büyük toprak sahipleri tarafından ucuza satın alındıkları biliniyor. Topraklara el koyulması başlığında bu konuya tekrar değiniliyor. Mahsur Kalma Özellikle kırsal bölgelerde, yaşadıkları köyü veya evi terk edemeyen vatandaşların maruz kaldıkları insan hakları ihlalleri bu başlıkta toplanıyor. Bu vakaların da çoğu kaydedilmiyor, kayıtlı 807 vaka var. Bu türden ihlaller genellikle siyahların ve yerlilerin yaşadıkları kırsal bölgelerde gerçekleşiyor. Topraklara El Koyma Göçe zorlanan köylülerin topraklarına el koyulması Kolombiya’nın büyük sorunlarından biri. 2011 tarihinde çıkarılan 1448 sayılı Toprakların İadesi Yasası bu şekilde el koyulan toprakların köylülere iade edilmesini hedefliyor fakat özellikle çoğu köylünün tapu belgesine sahip olmaması dolayısıyla iade süreci sorunlu bir hal alıyor. 2013 yılı itibariyle ailenin bu şekilde topraksızlaştırıldığı görülüyor. Paramiliter gruplar, uyuşturucu kartelleri, gerilla örgütleri, maden şirketleri, enerji şirketleri veya büyük ölçekte hayvancılık yapan kişilerin boşaltılan topraklara hâkim olduğu vakalar var. Değerlendirme Kolombiya’da gerçekleşen insan hakları ihlallerinin korkunç boyutlara ulaştığı görülüyor. Aslında bu yalnızca mevcut çatışma dönemiyle sınırlı değil. 1946-1958 İç Savaşı sırasında da en az insanın öldürüldüğü ve 2 milyondan fazla insanın göçe zorlandığı belirtiliyor. Cinayet, katliam, zorunlu göç, insan kaçırma, cinsel şiddet gibi insan hakları ihlalleri çok uzun zamandır Kolombiya’da, özellikle kırsal bölgelerde, hayatın bir parçası olmuş durumda. Ne yazık ki tüm çabalara rağmen insan hakları ihlallerinin çoğunun failleri cezasız kalıyor. Bu durumda yargının bağımsız olmayışının etkisi büyük. Komisyon da bu yüzden çeşitli yargı reformları öneriyor ama onlara bu yazıda değinemeyeceğim. Her ne kadar ben bu kısa özet yazısında sayıları belirtmekle sınırlı kalsam da Komisyon hazırladığı rapor her başlıkta tanıklıklardan birkaç alıntıya yer veriyor. Bu sayıların her birinin ardında hikayesi olan bir insanın bulunduğunun akıldan çıkmaması adına böyle bir yol izlenmiş. Örneğin, cinsel şiddet bölümü cinsel saldırıya uğrayan bir kadının tanıklığından alıntılarla başlıyor. Yüz binlerle, hatta zorunlu göç gibi vakalarda milyonlarla ifade edilen her mağduriyetin ardında böyle birer hikâye olduğu bilinerek sayılara tekrar bakılması savaşın yarattığı yıkımın kavranmasına da yardımcı oluyor. Çok sayıda insanı doğrudan etkileyen çatışma süreci sonrasında barış inşa edebilmek kolay bir iş değil. Yalnızca hukuki, siyasal ve ekonomik reformlarla bu sürecin üstesinden gelmek güç. Şiddetin doğallaştığı bir çatışma kültürünün tamamen dönüştürülmesi gerekiyor. Şu aşamada Kolombiya’da toplumsal barışın tesis edilebilmesi için yapılması gereken çok şey var. Yine de Komisyon’un bu raporu hazırlayabilmiş olması bundan sonra atılabilecek adımlara dair de umut veriyor. Büyük emek harcanarak hazırlandığı görülen bu rapor umarım Türkiye’de de her yönüyle tartışılır. Görsel ComisionVerdadC [1] Serhat Tutkal 2022 “Kolombiya Özel Barış Mahkemesi’nde askerler konuşuyor Kardeşiniz vahşice öldürüldü, ben öldürdüm”, [Erişim Tarihi, Temmuz 2022]. [2] JEP Colombia 2022 “Audiencia de Reconocimiento Caso 01”, [Erişim Tarihi, Temmuz 2022]. Serhat Tutkal Kolombiya Ulusal Üniversitesi’nde doktor adayı. Kolombiya merkezli Hafıza Süreçleri Ulusal Gözlemevi Onalme üyesi. Ankara Üniversitesi Siyaset Bilimi yüksek lisans programı mezunu. Siyasal şiddetin meşrulaştırılması ve gayrimeşrulaştırılması üzerine çalışmalar yürütüyor. Eser Karakaş - 0003 Güncelleme - 0003 2021-02-13 000324 Gün geçmiyor ki Cumhur İttifakı'nın bir yerinden ABD’ye ya da AB’ye yönelik “İç işlerimize karışamazsın mealen” anlamına gelecek, bazen yarı diplomatik, bazen de Süleyman Soylu’nun Kati Piri’ye yönelik eleştirisi ! benzeri nezaket dışı bir itiraz çıkmasın. Evet, ulus devlet diye bana çok da sevimli gelmeyen bir gerçek var, bu ulus devlet de büyük ölçüde belirli bir toprak parçası üzerinde milli egemenlik hakkı üzerinden tanımlanıyor. Söz konusu egemenlik hakkının kullanımının bir bölümü de kanımca hem hukuka hem de meşruiyet anlayışına uygun. Ama, bir bölümü de ne hukuka ne de meşruiyet anlayışına pek uygun değiller. Şöyle bir genel, kısmen kuramsal bir çerçeve de çizilebilir Küresel negatif dışsallık üreten milli egemenlik kullanımları uluslararası hukuka ve meşruiyete aykırıdırlar. Bir ulus devlet artık milli egemenlik haklarına dayanarak sorumsuzca çevre kirliliği yaratamaz, mutlaka bir denetleme/engelleme mekanizması kurulmalıdır. Çin yapıyor diyebilirsiniz ama Çin’in sorumsuzca çevre kirletme aktiviteleri en özünde Çin’in bir haydut devlet olmasından kaynaklanıyor. Çevre hakları milli egemenliğin sorumsuzca kullanımı anlamına gelmez. İnsan hakları ihlalleri de aynen çevre hakkı gibi ulus devletin milli egemenlik hakları arasında değildir. Bir ulus devlet milli egemenlik hakları bahanesiyle vatandaşına işkence edemez, kaybedemez, ifade özgürlüğünü engelleyemez, evrensel kuralları aşan bir çerçevede gözaltına alamaz, tutuklayamaz, adil yargılanma hakkından mahrum edemez. Bu temel insan hakları ihlallerinin ister küresel deyin, ister uluslararası deyin, negatif dışsallıkları mevcuttur ve bu alanlarda dış müdahaleler hem hukuka hem de meşruiyete uygundurlar. Cumhur İttifakı'nın siyasi sözcülerinin bu temel ilkeleri ihlal eden, görmezden gelen çıkışlarına bürokrasinin az sayıdaki iyi yetişmiş sözcülerinin de destek vermesi kabul edilemez. Ancak, en kabul edilemez konu anamuhalefet partisi CHP sözcülerinin de bu sözde milli egemenlikçi kaynana zırıltısına iştirak etmeleridir. Daha iki ya da üç gün önce televizyonda gördüğüm bir CHP sözcüsünün, Sayın Engin Altay, insan hakları ihlalleri temelli ABD itirazlarına canhıraş bir biçimde karşı çıkması ve bu milli egemenlik ! konularında Hükümetin daima arkasında olacaklarını açıklamasıdır. Bu gördüğüm manzara beni ziyadesiyle üzdü, ve eminim, AKP’yi, Erdoğan’ı destekleyenleri de yine ziyadesiyle mutlu etmiştir çünkü insan hakları vahim ihlalleri meselesinin bir iç işimiz olmadığını bilmeyen bir CHP ile AKP’yi aşmak gerçekten çok zorlaşmaktadır. Türkiye Avrupa Konseyi üyesidir, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne taraftır, AİHM’in yargı yetkisini kabul etmiştir; bu nedenlerden Türkiye devleti AİHS’nin 46. Maddesine göre AİHM kararlarını uygulamayı taahhüt etmektedir. Türkiye devleti uluslararası taahhütlerini yerine getirmez ise milli egemenlik bahanesiyle kendini uluslararası eleştirilerin dışına atamaz, bir milli egemenlik yanlış kalkanı taşıyamaz. Boğaziçi Üniversite’ne tayin edilen Melih Bulu’yu öğrenciler protesto etmektedirler. Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak neden Melih Bulu atandı da, bilmem kim atanmadı meselesi, doğrudur, bizim iç işimizdir, hiçbir yabancı devlet bu konuda bir öneri, eleştiri getiremez. Ama, Bulu’nun rektörlüğünü protesto eden öğrencilerin kafasını ezmek, kaldırımlara vurmak, hapse atmak, parlak öğretim üyelerine provokatör demek, öğrencileri ev hapsi ile cezalandırmak sadece bizim iç meselemiz değildir, temel insan hakları ihlalleridir ve başka devletlerin de bu ihlalleri eleştirmek hakkı saklıdır. Burada eleştirilmesi gereken ABD ya da Avrupa değildir, Uygurların maruz kaldığı çok çirkin muameleye, insan hakları ihlallerine ses bile çıkarmaya korkan sözde dindar, sözde Türk milliyetçisi Cumhur İttifakı bileşenleridir. Türk milliyetçiliği, dindarlık bahane, swaplar olmasa eksi elli milyar dolara inen Merkez Bankası rezervlerinin Çin kökenli para ile finansmanı şahanedir. İnsan hakları meselesi bizim de başka ülkelerin de iç meselesi değildir. ABD Hazine Bakanlığı Birmanya darbecilerinin ABD’deki mal varlıklarını dondurma kararı aldı, çok da iyi yaptı. Keşke biz de ABD’de bir sapık polisin gırtlağına basarak öldürdüğü Amerikalı için yeri göğü birbirine katabilsek ve Trump’ı çok sert eleştirebilse idik. Ama Magdelena’nın recm girişiminden beri Hz. İsa’nın ünlü “ilk taşı günahsız olanınız atsın” sözü hafızalardadır.

coğrafi keşiflerde insan hakları ihlalleri