En Son Haberler - Herkes belli konularda duygu ve düşüncelerini farklı şekillerde dile getirebilirler. Günümüzde duygu ve düşüncelerin en iyi dile getirilme şekli genellikle denemelerdir. Bu noktada, aşağıda Felsefede sık kullanılan terimler ve kavramlar listesi Felsefi metinleri okurken daha iyi anlamlandırmanıza yardımcı olacaktır: Aether : Hava, Aether Yunan için gök yüzünün ışıklı tabakasıdır. Yani esir tabakası denen en üst tabakasıdır, buna gök kubbede diyebiliriz, yaldızlı gök yüzü de 5. Sınıf Türkçe Noktalama İşaretleri. 5. Sınıf Türkçe Noktalama İşaretleri test çöz ve puan kazan. Bu konuda yeni nesil beceri temelli sorular ve cevapları, kazanım testleri ile konu kavrama testleri bulunmaktadır. Bu testi çözerek yazılı sınava etkin bir şekilde hazırlanabilirsiniz. 5. Merhaba arkadaşlar, Çemberde Açılar Geometri Dikey Geçiş konularımız bitmek üzere, son 2 konumuz kaldı. Geometrinin en önemli konusu olan Çemberde Açılar konusuna gelmiş bulunuyoruz. Geometrinin olduğu her sınavda mutlaka çıkan bir konusudur, Çember da açılar konusu, Ösym amcamız bu konuyu çok sevmektedir. Daha doğrusu TYT fen geneli. Aslında TYT Fen konusunda en hızlı biten ders biyolojidir. Ondan konu elemek yerine diğerlerinden eleyebilirsiniz. Hatta bence şu an elemek için bile erken sıfırdan başlayacaksanız da. Siz güzel bir program oluşturun. Emin olun biyolojinin fizik ve kimyadan daha önce bittiğini göreceksiniz. cash. Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir. Deneme Bir yazarın kendi isteğine göre seçtiği herhangi bir konuda kesin yargılara varmadan, kişisel düşüncelerini kendi kendisiyle konuşuyormuş havası taşıyan bir üslupla kaleme aldığı yazılara “deneme” denir. Deneme, yazarın gözlemlediği ya da yaşadığı olay, olgu, durum ve izlediği varlıklarla ya da herhangi bir kavramla ilgili izlenimlerinin belli bir plana bağlı kalmayarak, tamamen kendi kişisel görüşüyle serbestçe yazıya döktüğü kısa metinlerdir. Deneme yazarı öne sürdüğü düşünceyi doğrulama, ispatlama, kanıtlama kaygısı taşımaz. Denemenin inandırıcılığı, ele alınan konunun içtenlikle anlatılmasından kaynaklanır. Denemenin özellikleri şunlardır Denemelerde yazar herhangi bir konudaki görüşlerini kesin kurallara varmadan, kanıtlamaya kalkmadan, okuyucuyu inanmaya zorlamadan anlatır. Deneme, kişinin kendi dışındaki varlıklarla herhangi bir konuda gerçek ya da hayalî olarak girdiği diyalogun ürünüdür. Denemeler tek bir konuyu rahat ve akıcı bir biçimde ele alan, çoğu kez yazarının kişisel bakış açısı ve deneyimini aktaran orta uzunluktaki edebî metinlerdir. Konuların kişisel bir anlayışla işlenmesi; çeşitli sanatçıların aynı konudaki değişik fikir, zevk ve inanışlarını yansıtması bakımından bu tür önemlidir. Denemeye özgü belirli bir konu yoktur. Konu özgürce seçilir. Her şey denemenin konusu olabilir. Yeter ki yazarın o konuda bir birikimi olsun. Ancak denemeler daha çok her devrin, her ulusun insanını ilgilendiren konularda yazılır. Denemelerde diğer fikir yazılarından farklı olarak aşk, dostluk, iyilik, güzellik, ahlak, sevinç, kültür, yiğitlik gibi daha çok soyut ama kalıcı ve evrensel konular işlenir. Denemeci için konu amaç değil, araçtır; kendi fikirlerini söyleyebilmesi için birer sebep durumundadır. Denemeci, irdelemelerinde tamamen kendini, kendi bilgi ve kültür birikimini, beğeni düzeyini esas alır. Deneme yazarı eserini kaleme alırken okuyucuyu hesaba katmaz. Okuyucunun vereceği tepki konusunda herhangi bir kaygı taşımadan konusunu dilediği şekilde seçer, istediği tarzda işler. Denemeler konuların genellikle derinlemesine işlendiği yazı türleridir. Denemenin en belirgin özelliği, yazarın konuyu kendi kendine konuşuyormuş gibi kaleme almasıdır. Denemenin bu özelliği Nurullah Ataç’ın şu sözleriyle özetlenebilir “Deneme ben’in ülkesidir. Ben demekten çekinen, her görgüsüne, her görevine ister istemez benliğinden bir parça kattığını kabul etmeyen kişi denemeciliğe özenmesin.” Bu türün ilk ustalarından Montaigne, denemenin ilkelerini şöyle anlatmaktadır “Herkes önüne bakar, ben içime bakarım; benim işim yalnız kendimledir. Hep kendimi gözden geçiririm, kendimi yoklarım, kendimi tadarım… Bir şey öğretmem, sadece anlatırım.” Bu bağlamda denemenin her cümlesinde yazarın kendisi vardır. Okuyucu ile yazar arasında bir duygu, düşünce ve ruh alışverişi oluşur. Esere hâkim olan unsur, insanın ta kendisidir. Dünya Edebiyatında Deneme Deneme türünün ilk örnekleri, daha “deneme” teriminin bile ortaya çıkmadığı eski Yunan ve Latin edebiyatlarında görülmektedir. Bunlar Epiktetos’un “Sohbetler”, Eflatun un “Diyaloglar”, Cicero’nun Kimi Eserleredir. Seneca’nın bazı eserlerinde de denemelere rastlanmaktadır. Bugünkü anlamdaki denemenin kurucusu 16. yüzyıl Fransız yazarı Michel de Montaigne’dir 1533-1592. Denemenin ilk örneklerini veren Montaigne yazdığı metinlerin kişisel düşünce ve deneyimlerinin iletilmesine yönelik edebî parçalar olduğunu vurgulamak için “deneme essai’ adını seçmiştir. Daha sonra yine çok tanınan İngiliz yazar Francis Bacon 1561-1626 ve Charles Lamb da bu türde eserler kaleme almış ve bu türü geliştirmiştir. Fransız edebiyatında Andre Gide 1869-1951 ve Alain İspanyol edebiyatında ise Miguel Dunamuno, Alman edebiyatında R. Maria Rilke gibi sanatçılar da bu türdeki eserleriyle tanınmıştır. Türk Edebiyatında Deneme Deneme türü, Türk edebiyatına Tanzimat’tan sonra Batı’nın etkisiyle girmiştir. Deneme önceleri “Musahabe”, “Tecrübe-i Kalemiyye kalem tecrübesi” gibi isimler ile anılmıştır. İlk özel gazete Tercümân-ı Ahvâl 1860’in yayın hayatına başlamasından itibaren gazetelerde çıkan değişik yazılar, zamanla ayrı bir tür olan deneme için dil, anlatım ve yaklaşım bakımından zemin oluşturmuştur. Deneme Örneği ÖLÇÜ İnsan elinde ne illet var ki, dokunduğunu değiştiriyor; kendiliğinden iyi ve güzel olan şeyleri bozuyor. İyi olmak arzusu bazen öyle azgın bir tutku oluyor ki, iyi olalım derken kötü oluyoruz. Bazıları der ki, iyinin aşırısı olmaz çünkü aşırı oldu mu zaten iyi değil demektir. Kelimelerle oynamak diyeceği gelir insanın buna. Felsefenin böyle ince oyunları vardır. İnsan iyiyi severken de, doğru bir işi yaparken de pekâlâ aşırılığa düşebilir. Tanrının dediği de budur Gereğinden fazla uslu olmayın, uslu olmanın da bir haddi vardır. Okunu hedeften öteye atan okçu, okunu hedefe ulaştırmayan okçudan daha başarılı sayılmaz. İnsanın gözü karanlıkta da iyi görmez, fazla ışıkta da. Platon’da Kallikles der ki, felsefenin fazlası zarardır. Felsefe bir kerteye kadar iyidir, hoştur; faydalı olduğu kerteyi aşacak kadar derinlere gidersek çileden çıkar, kötüleşiriz; herkesin inandığı, uyduğu şeyleri küçümseriz; herkesle doğru dürüst konuşmaya, herkes gibi dünyadan zevk almaya düşman oluruz; kimseyi yönetemeyecek, başkalarına da kendimize de hayrımız dokunmayacak bir hale geliriz; boş yere şunun bunun sillesini yeriz. Kallikles, doğru söylüyor çünkü felsefenin fazlası bizim gerçek duygularımızı körletir; lüzumsuz bir inceleme ile bizi tabiatın güzel ve rahat yolundan çıkarır. Kitap II, bölüm XXX Düşüncede saplantı ve azgınlık en açık ahmaklık belirtisidir. Canlılar arasında eşekten daha kendinden emin, daha vurdumduymaz, daha içine kapalı, daha ağırbaşlı olanı var mıdır? Montaigne YAZI TÜRLERİ Duygu, düşünce ve hayallerin sözlü ya da yazılı olarak, etkileyici bir şekilde anlatma isteği edebiyatın doğmasına neden olmuştur. Edebiyatın oluşumu içerisinde yazının biçim ve içerik özelliklerine o yazının türü verme amacı güden yazılardır. MAKALE Bilim, fen konularıyla siyasal, ekonomik ve toplumsal, kültürel konuları açıklayıcı veya yorumlayıcı niteliği olan gazete ve dergi yazılarına “makale” denir. Makalede ele alınan konu ve düşünceler açık, net ve anlaşılır şekilde sıralanır; verilen bilgi ve görüşlerle kanıtlanmaya çalışılır. DENEME Herhangi bir konuda kesin sonuçlara gitmeden, yazarın kendisiyle konuşuyormuşçasına bir anlatımla kendi görüş ve düşüncelerini dile getirdiği yazı türüne “deneme” denir. Denemede dile getirilen düşüncelerin kanıtlanmaya ihtiyacı yoktur, görüşler kişisellik ve kendine özgülük taşır. FIKRA Günlük olayları, ülke sorunlarını veya herhangi bir konuyu, belli bir görüş açısından ele alan kısa yazılara “fıkra” denir. Fıkra, gazetelerde yazılan köşe yazılarıdır. Fıkra akla gelebilecek her konuda herkesin anlayabileceği bir dilde Deneme ve Deneme Yazıları Son düzenleyen Safi; 30 Mart 2018 0201 Deneme çözme taktiklerini bilmek, saatlerce ders çalışmaya kıyasla bazen daha iyi sonuçlar almanızı sağlayabilir. Deneme çözmek, bilginin sınandığı kadar zekice ve hızlı düşünmenin de sınandığı bir pratiktir. Denemelerde yüksek netler elde etmek sadece oturup saatlerce ders çalışmaktan geçmez. Bugün sizinle deneme çözerken ve denemelerden önce uygulayabileceğiniz 4 taktikten bahsedeceğim. Deneme Çözme Taktiği 1 Sınırları Kaldırın Bu taktiği bir anı yardımıyla açıklayacağım. Ben neredeyse Mart ayının başına kadar Türkçe’yi 40 dakika civarında çözdüm; kolaylaştıkça da 35 dakikaya kadar inebildim. Bu durum, toplam süre açısından sıkıntı yarattığı gibi bir de harcadığım zaman arttıkça dikkatimin de dağılmasına sebep oluyordu. Yavaş çözerken nasıl dikkatin dağılıyordu derseniz, size şu soruyu yönelteceğim Hızlı giden bir arabada mı yola daha az dikkat kesilirsiniz yoksa yavaş gidende mi? Tabii ki yavaş gidende! Çünkü yavaş giden bir arabada etrafınıza bakınırsınız, kuşları böcekleri dinlersiniz, içinizden şarkılar mırıldanırsınız. Ama hızlı arabada dikkatli olmazsanız kaza yapma ihtimalinin farkında olursunuz ve yoldan başka bir şeye odaklanamazsınız! Bir gün arkadaşım 30 soruluk bir paragraf denemesini 17-18 dakikada çözdüğünü söyledi. Şok oldum! “Nasıl olur, nasıl o kadar hızlı okuyorsun, uzun ve zor paragraflar onlar…” dedim. Bana denememi söyledi ve iyi ki de söyledi. Eve gittim, birkaç denemeyi çözdüm bu şekilde ve başlarda kesinlikle yetiştiremedim. Ama pratik yaptıkça 30 soruyu 14 dakikada bile çözmeye başladım! Düşünsenize, dakikada upuzun 2 paragraf sorusu! Parkinson kuralı der ki, siz bir işi yapmak için kendinize ne kadar zaman tanırsanız o işi o kadar zamanda tamamlarsınız. Yani sınırlarımızı aslında kendimiz belirliyoruz ve bunları daraltıp esnetmek kendi elimizde. Hızlandıkça dikkatinizi iyice sorulara vermeye başlıyorsunuz, çünkü her soru için çok az zaman var ve sizin odaklanmama şansınız yok! Böylelikle beyniniz hızlı algılamaya ve bilgiyi hızlı işlemeye başlıyor. Buna kendimi alıştırdım ve MSÜ Türkçesini tam 26 dakikada tamamladım. Sonucu aşağıda görüyorsunuz. Deneme Çözme Taktiği 2 Turlayın! Turlama taktiği faydasını en çok gördüğüm taktiklerden biridir. 1. adımda hızımızı arttırıp süremizi kısalttık ve dikkatimizi topladık. Ama dikkatimizi saatler boyunca aynı seviyede tutmamız mümkün mü? Ne yazık ki hayır. Bazen bir soruyu anlamak çok zorlaşabilir ve yapımız gereği onunla inatlaşmaya başlayabiliriz. İşte bu yapılan büyük hatalardan birisidir. Varsayalım ki 16. sorudasınız ve soruyu okudunuz, tabii ki ilk taktiğimize göre soruyu okumak 10-20 saniye arasında bir süre alıyor. Tekrar okudunuz, etti 40 saniye; anlamaya çalıştınız, etti 1 dakika. Onun yerine soruyu ilk okumaya başladığınızda anlamadığınızı fark etseniz ne kazanırsınız? Tam 1 dakika! Anlayamadığınızı fark ettiğiniz an sayfada gözünüze çarpan diğer soruya geçin, onu çözdükten sonra 16’ya geri dönünce az önce hiçbir şeyini anlamadığınız soru size dünyanın en kolay sorusu gibi gelebilir! Diyelim ki geri dönünce hala anlamıyorsunuz, o zaman başına bir işaretleme koymakta sakınca görmeyin. Bu şekilde tüm Türkçe bitince o soruya geri dönersiniz ya da tüm denemeden artan vaktinizde. Ama bunun püf noktası şudur, soruda söylediğimden fazla vakit kaybetmeden soruyla inatlaşmayı bırakmalısınız. Sınav Anında Kriz Yönetimi Ben de bir yıl önce sizin olduğunuz yerde, tıpkı bunun gibi bir yazı okuyup sınav anında heyecanlanıp heyecanlanmayacağımı merak ediyordum. Endişeliydim, kendimi "Sınava daha... Böyle küçük hesaplamalar ve saniyeleri kurtarmak tüm deneme toplamında bize çok büyük getiriler kazandıracaktır. Turlama tekniğinin uygulanmasında ben soruların başına işaretlerin konmasını faydalı buluyorum. Ben sorularıma “Boş bıraktım” için bir yuvarlak, “Çözdüm ama emin değilim” için de bir soru işareti bırakırdım. Böylece artan zamanımın ilk turunda boş bıraktıklarıma döner, ondan da artan bir zamanım olursa çözdüm ama emin değilimlere dönerdim. Bunu hem bir branşın içindeyken o branşa ayırdığınız zaman sona erdiyse de yapabilirsiniz, örneğin matematiğe ayırdığınız süre 1 saat ve 50. dakikada 40. soruyu gördünüz o zaman başa dönecek ve boşlara emin olamıyorumlara bakacak şekilde 10 dakikanızı değerlendirebilirsiniz. Ben bunu tüm denemede uygulamayı kendim için daha verimli buluyordum, tabii ki karar size kalmış. Not “Çözdüm ama emin değilim” soruları kötü olmasanız da eksik olduğunuz konuları belirteceğinden en az yanlışlarınızın analizini yapıp öğrenmek kadar bu soru işaretiyle işaretlenmiş sorulara bakmakta da fayda var. Deneme Çözme Taktiği 3 Sınava Kadar Hesaplayın Az önce MSÜ’de 26 dakikada Türkçeyi bitirdiğimi söyledim. Peki nereden biliyordum, her bir branşın artan süresini nasıl hesap ediyordum? Burada size küçük bir deneme defteri edinmenizi ve içine her bir denemenin analizi için hesaplamalar yapmanızı söyleyeceğim. Burda analiz edeceğiniz şey diğer deneme defterlerinin aksine yanlış yaptığınız sorular değil süre dağılımınız, total süreniz ve yanlış yapıp boş bıraktığınız konu dağılımınız olacak. Her bir branş bittikten sonra saatinize bakın ve kaç dakikada çözdüğünüzü branşın sonuna not edin ve deneme bitince aşağıdakine benzer bir tablo oluşturun. Bu tablolardan birkaç tane yaptığınızda en sonunda aşağı yukarı nerede vakit kaybettiğinizi, hangi konulardan periyodik hatalar yaptığınızı, genel olarak dikkat dağınıklığından kaynaklı yanlışların hangi derslerde odaklandığını, eksik konularınızı ve artan süreniz -eğer varsa- onu verimli değerlendirip değerlendiremeyeceğinizi göreceksiniz. Ben bu defteri ilk yapmaya başladığımda TYT’de 90 bandından 110 bandına çıkmıştım bir süre içinde. Çünkü akıllıca 1 saat çalışmak o gün elimize gelen herhangi bir kitabın herhangi bir konusunu 3 saat çalışmaktan çok daha verimli olacaktır. Bu tablolar da size ağrının sızının nerede olduğunu iyi göstereceğinden tedavi etmek için o bölgeye uygun ilacı kullanmak sizin elinizde. Deneme Çözme Taktiği 4 Çabalamaktan ve Sabretmekten Vazgeçmeyin İlk üç taktik birazcık TYT’ye yönelik oldu. AYT çok daha az stratejik bir sınav olsa gerek bilmek ve çok çalışmış olmak bir AYT denemesinde iyi yapmak için yeterli özellikler gibi görünüyor. Oysaki kendi sınav senemde pek çok arkadaşımda AYT çözerken gördüğüm büyük bir hata vardı Vazgeçmek! 3 saatlik bir sınav, sıkıldım, nasıl olsa gerçek sınavda değiliz daha fazla uğraşmayayım gibi muamelelere maruz kalıyor AYT. Yapılması gereken senenin başından itibaren şu o masadan senenin başından sonuna kadar olan hiçbir sınavda 3 saatten erken kalkmamak… Ta ki 80’de 80 yapıp tüm sorularınızı kontrol etmek 3 saatten kısa sürene kadar. O zamana kadar kendinizi 3 saate ayarlamak, bilmeseniz dahi sorulara sonuna kadar uğraşmak zorundasınız. Bu şekilde çabaladığınız takdirde 80’e gittikçe yaklaşmanız mümkün. Hiçbir denemeyi “basit bir deneme bugünlük 3 saatimi harcamayayım” diye küçümsemeyin o yüzden, en kolay olduğunu düşündüğünüz denemede eğer ki tamamını doğru yapamıyorsanız hala öğrenecek şeyleriniz olduğunu kabul etmelisiniz. Bunlar benim kendi sınav senemde kullandığım başlıca deneme çözme taktikleriydi. Her birinden oldukça fazla verim aldım, umarım sizin için de yardımcı olur! Sevgiler. Bu sayfayı oylayın! ÖRNEK 1 Anadolu Ezgisinden “Anadolu’ya Armağanımız Yaylalar Sen yağmur ol ben bulut Yaylada buluşalım. Anadolu, senin üzerindeki buluşumuzdu yaylaların. Bizim güzellik duygumuzun buluşu olarak sana yayaları biz armağan ettik. Bizden önce bazı dinlerin tapmaklarının kurulduğu tepelerinden söz edilir. Orada kâhinler gelecekle ilgili bilgiler vermeye çalışırdı. Bu ümit ve korku tacirlerinin dağlarda aradıkları yalnızca gelecekle ilgili bazı sırları anlamaktı. Yükseklik yalnız onların ruhundaki geleceği bilerek insanlara pazarlama isteğini kabartıyordu. Korkularını gidermek, dertlerine bir çözüm yolu bulmak ve gelecekle ilgili bilgi almak dışında dorukları sevdikleri için dağlara çıkan başka bir toplum yaşamadı senin bağrında. Oysa biz, çok eskiden beri atalarımızın ruhlarının Tanrıya daha yakın olmasını isteriz. Yüksek dağ yamaçlarını gördüğümüz zaman, bu yükseklik ve heybet karşısında şapkamızı çıkarırdık. Çünkü gökyüzünün gizemli derinliği bu tepelerin üzerindeydi ve buna insanoğlu ancak şapka çıkarabilirdi. Ama biz, galiba bütün başı dumanlı dağlarımızı “Sonsuzluğa kalkacak gökyüzünde demirli bir gemi gibi” gördük. Bir tek özlemimiz vardır Sonsuzluğun kapısını tutmak ve yükselmek… Çünkü bir yerlerden kopup düşüşümüzün izleri ta iliklerimize kadar işlemişti. Yaylalar sonsuzluğa açılan yolun kapılarıydı. Kır çiçeklerinin bin bir çeşit kokusunu, çimenlerin taze ve yeşilin değişik tonlarında yamaçlara yayılmış güzelliklerini hep yüksek yerlerde bulduk ve ona yayla adını verdik. Dağlar bize insan ayağı basmamış diri güzelliklerini sundu ve biz diri güzelliklerin özlemiyle yanıyorduk. Yaylalar bizi serinletti. Otun en tazesiyle beslenen kekik kokulu hayvanlarımızın sütünü içtik. Doğrusu dağlar bizim dostumuz, yaylalar otağımızdı. Bu yaylaların bin bir çeşit güzelliklerini taşıyan dağlar bizim dostumuzdur. Yeri gelir ona kızarız. Yeri gelir ona sırtımızı dayarız. Yaylalar bizim bu topraklarda kalışımızın gizlerini taşır. Çünkü Anadolu topraklarının denizden gelen buğulara karşı direnci yoktur. Fakat o buğular bir tek yaylalara çıkamaz. Çünkü dağların başı dumanlıdır. Çünkü dağlar bizim dağımız, dert ortağımızdır. İç Anadolu’nun kavurucu sıcaklarında yaylalarımızdaki yatırlarımız, bizi bir sedir ağacının gölgesinden çağırdı. Ve biz gittik, üzerine geceleri nur indiğine inandığımız bu dağ yamaçlarında, sıcağın yok edici etkisinden korunduk. Bu dingin ve siyahi lacivert gökyüzünde sonsuzluğun öteki yüzünü gördük. Bu öteki yüzü evrenin gizli bestesini söyledi bize. Bizim yaylalara çıkışımızda sonsuzluğu izlemenin ruhumuzda doğurduğu doyumsuz zevk yatar. Tanrı’yı ve Tanrı’nın birliğini, yıldızları avucumuzda gibi bulduğumuz yayla gecelerinde anladık. Bu ne zamandı bilmiyoruz. Çünkü bizim varoluşumuz kadar eski bir olaydı. Yaylalarda, bataklıklarla iç içe olan bölgelerde yazın oluşan sivrisineklerin yaydığı sıtma mikrobuna karşı doğal bir korunma oluşturduk. Çünkü sert yayla rüzgârları sivrisineklerin düşmanıydı. Serin yayla geceleri sivrisinekleri yaşatmazdı. Bunu Anadolu’ya biz öğrettik. Bizden önceki toplumları yüz yıl içinde yok eden bu salgını nasıl dize getireceğimizi gösterdik. Terin oluşturduğu sıcağın, rutubetin insan kemiklerini bile çürüttüğü boğucu yaz sıcaklarının etkisine karşı durmanın yollarını bu dağ yamaçlarındaki yaylalarla bulduk. Bizden önceki toplumların tanrılara bıraktıkları yüce dağ başında bulutlarla, sert ve yakıcı rüzgârlarla arkadaş olmanın zevkini, tanrı taslaklarının elinden alarak insanların emrine verdik. Kazdağları’nda, Bozdoğan yaylasında, Sorkun’da, bin bir çiçeğe yaylalar gibi ad verdik. Yalnız yıldızların aydınlattığı gece yanlarında Samanyolu üzerinde insanların yürüyebileceğini biliyorduk, Anadolu yaylalarında bunu bir kere daha yaşadık. Külek Boğazının en güzel bölgesine kurduk yaylalarımızı. Yazları Adana cehenneminden, İskenderun cehenneminden Tekir ve Belen yaylalarına çekildik. Anadolu’da nerede bir yayla varsa adı Türkçe’dir. Çiçeği Türkçe’dir. Suyu Türkçe, pınarı Türkçe’dir. Yayla içimizde depreşir bir özlemdir. Bir tutkudur ve onu içimizden söküp atamayız. Çünkü o bizimle var ve var olmaya devam edecek. Bütün basın ve yayın kurumlarının hep birlikte bizi deniz kıyılarına çekme çabalarına karşı, insanımızın gittikçe artan bir istekle yaylalara çıkması işte bundandır. Yaylalar Anadolu’da oluşturacağımız bizim, bize özgü toplum düzeninin nirengi noktalarından biridir. O yeniden bizi buldu. Biz de ona yeniden kavuştuk. Anadolu’da yaylalarını yeniçağda yeniden yaşamalıyız. Her ilde bir yaylamız vardı; Şimdi de olacak. Her yayla zamanı gelişinde yerimizden kalkalım ve yaylalara taşınalım. Bu yılda iki kere yapılan değişim, bizim dinamizmimizin kaynağıdır. Yerimizden kalkalım, ciğerlerimizi oksijen ve kekik kokusu kaplı yayla havasıyla dolduralım. Hücrelerine kadar bütün bedenimizi temizleyelim. Daha renkli, daha değişik, daha temiz. Her şeyimizi iki ayrı dünyaya ayıralım. Yaz sıcaklarında yaylalar, kış soğuklarında kentler. Belki yaşadığımız hayatın monotonluğuna böyle direnebiliriz. Yaylalarımız bizim sayfiyelerimiz olsun, sağlık merkezlerimiz olsun, kendimizi yenilediğimiz, dinçleştiğimiz yörelerimiz olsun. Bugün 21. yüzyıla giren toplumumuza omuz veren aydınlarımızın bunu görmeleri gerekir. Dünyada tahrip edilen ve yok edilen doğaya karşı durabilmenin ipuçları yaylalarımızdır. Kirlerin, kimyasal atıkların ovalara, vadilere su yataklarına akarak düzlükleri kapladığı dünyamızda, bizi pisliklerden koyacak yaylalarımızdır. Onları aydınlar olarak yeniden keşfetmeliyiz. Yaylarımız bizim güvenliğimizdir. Çünkü onlar düzlükleri tutar. Yayları tutanlar düzlükleri de tutar. Yaylalar bizim sağlığımızdır. Çünkü güneşin, rutubetin, çevre kirliliğinin oluşturduğu sağlık problemlerinden kurtarır. Yaylalar bizim güzelliğimizde. Çünkü el değmemiş güzelliklerin yeşerdiği, canlandığı ve estiği bölgelerdir. Yaylalarda yeni güzellikler bulmak için de Anadolu’nun yakın geçmişine yönelmeliyiz. Çünkü yayla çiçeği kokuşlu sevgililerin, elif elif koktukları güzelliklerin oluştuğu gözelerdir yaylalarımız. Her birimizin yüreğinde bir gurbet duygusu oluşursa, onda varoluşumuzun anısı yaşıyor demektir. Ve o insanoğlunun gönlünü ve beynini kemiren, gökyüzünün derinliklerine tırmandıran bir tutku olmuştur, insanoğlunun gönlü biraz divanedir. Gezer durur. Onu eğlemenin yolu Anadolu’da geçmişte içten içe söylediğimiz yayla türkülerimizdir “Yörük de yaylasında yaylayamadım Divane gönlümü eyleyemedim.” Aydınlarımız, artık yaylalarında yaylamalıdır. Kendilerine çizdikleri kuytu ve izbe meyhanelerdeki sigara dumanına karışmış entel dedikodularından kurtulmanın yolu budur. Çünkü dedikodular yüksek sanat duygularını körelten, ilkel merak ve kıskançlık duygularından beslenir. Yazları sıcak ve nemli Akdeniz gecelerinin insanın ruhunu ve tenini kemirdiğini, ilkel cinsellik dürtülerinin yaratıcı sanat yeteneklerini körelttiğini bilmelidirler. Barlar, ışıklı caddeler, içki, kadın ve henüz açığa çıkmamış birçok sapkın duygularla Akdeniz sahillerine bağlı kalanların, sanat edebiyat ürünleri veremediklerini bilmelidirler. Aydınlarımız bunu düşünmelidirler. Hem kendileri için, hem içinde yaşadıkları toplum için. Yaylalarımıza dayalı daha güzel, daha temiz bir dünyayı oluşturup, karşısında sorumluluk duygusu taşıyarak durduğumuz insanımıza, daha güzel, daha sağlıklı bir geleceğin ipuçlarını vermeliyiz. Sanat dokusunun gençleşmesi ve diri kalması için de yüksek dağ yamaçlarına ihtiyaç var. Çünkü monotonluklar, güzellikleri yok eden bıkkınlıklardır. Bu bıkkınlığın ilacı ise teknolojinin getirdikleri ile doğanın güzelliklerini kaynaştırmaktır. Bu toprakların geçmişi bu topraklardaki yok oluşu anlattığı gibi, binlerce yıl yaşamanın yollarını da göstermektedir. Bize düşen görev, bunları bulmak ve yılmadan toplumumuza taşımak, göstermek, yaymak ve yaşatmaya çalışmaktır. Elbette bu bütün aydınların görevidir. Ancak önce edebiyatçılara düşer.” Alemdar YALÇIN ÖRNEK 2 Tuncay Terzihanesi’nden “Merdiven 40’a Dayanır! Merdiven bir kurtarıcıdır her şeyden önce. öyle olmasaydı, üstünde merdiven taşıyan kırmızı renkli arabalara, trafikte geçiş önceliği tanınır mıydı? Harfler ile çıkarız sözcüklerin katına. Oradan da tümcelere… Bu yüzdendir ki, bir merdiven görünümündedir, “Harf” sözcünün ilk harfi. Bir oyun alanıdır merdiven. Efendim, basamakları geniş olanlar için bu düşüncemin doğru olduğunu mu söylüyorsunuz!?. Ama ben, basamaktan değil, tırabzandan söz etmek istiyorum. Tırabzan ki, kaydırağıdır, annelerinin oyun parkına götürmedikleri çocukların… Ve tahta bir merdiven kızak oluverir çocukların altında, karlı bir kış gününde. Tırabzandan kayan çocuk neşe içinde gülümserken, yanından hızla geçtiği adam, üç-dört basamakta bir durmakta ve soluklanmaktadır. Ne de olsa çocuk, merdiven dayamamıştır yaşlılığa. Merdiven dayamak!.. Bir insanın yaşı sorulduğunda yanıt olarak kullanılır bu deyim “Ellisine merdiven dayadım”. .. Yirmisine merdiven dayadım, denmez oysa. Ya da otuzuna!.. Kırk!.. Evet kırk yaştır, merdiven dayamak deyiminin kullanıldığı alt sınır. Türkçe deyimlerin güzelliğine borçlu olduğumuz şiirlerden biri de, Ahmet Haşim’in “Merdiven” adlı şiiridir Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak… Son basamağında ölüme çıkılan tek merdiven idam sehpasınınkidir. Amerika’nın Leavenvvorth hapishanesindeki bir mahkûm, kaldığı tek kişilik hücrenin penceresinden kendisi için kurulan idam sehpasının yapılışını seyreder. Marangozun birkaç basamaklı merdivenin tırabzanını büyük bir itina ile zımparaladığını görünce de sorar “Bunu neden yapıyorsun?”… Marangoz alaycı bir şekilde gülümser “Eline kıymık batmasın diye”… Annesinin çabası sonucu Cumhurbaşkanı tarafından idamdan kurtulan mahkûmun adı Robert Stroud’dur. Ama siz onu “Alcatraz Kuşçusu” olarak tanırsınız. Merdivenli sokakları olan kentleri severim. Çocukluğum Trabzon’un “Merdivenli Sokağı”r\öa geçti ne de olsa. Ne de güzel sokak adları var İstanbul’un Merdiven Sokağı, Merdiven Yokuşu, Merdivenli Bayır, Merdivenli Çeşme, Merdivenli Hamam Çıkmazı… Kocaman bir kasabaya dönüşen İstanbul’un “Merdivenköy”ü bile var. Ama eski istanbul kartpostallarında gördüğümüz Yüksekkaldırım’ın basamakları, dar bir şerit hâlinde, otomobillere açılan yolun iki yanına sıkışıp kalmıştır… Rıfat İlgaz, çantası dolu olarak Yüksekkaldırım’ı çıkan Postacı llhami Efendiyi anlatır “Bu Merdivenlerden”adlı şiirinde Bir düşün, ne demiş Haşim Amcan, Vermiş de tatar böreğini gövdeye, Ağır ağır çıkacaksın demiş, bu merdivenlerden, Böyle soluk soluğa değil! Rıfat Hoca’nın, dizelerinde Ahmet Haşim’i alaya aldığı şiirin yanı sıra, irlandalı yazar Bernard Shaw’un da, Hollywood filmlerini eleştirirken merdiven kullandığı görülür “Hollyvvood’da bir filmin yüzde doksan beşi,merdivenlere tırmanıp inmekten ya da arabalara girip çıkmaktan oluşuyor. Oyunlarım, onların çok ilgi duyduğu merdivenlerde geçmiyor. Böyle olunca da, sinema sanatından anlamadığım söyleniyor.” Merdiven çıkarken bir başkasının önüne geçmek uğursuzluktur. Merdiven altından geçmeye kalkışmak da öyle!.. Bunun nedeni, merdivenlerin Tanrılara uzanan yollar olduğu inancıdır. Bu inançlar günümüzde varlıklarını sürdürseler de, basamakların tahtadan yapılması inancı terk edilmiştir. Demirden basamak yapılmaz. Tanrılar, yeraltından maden çalan insanlara kızabilir ne de olsa!.. “Maazallah”deyip, kulağımızı çekerek tahtaya vurmalı üç kere. Ne asansör, ne “yürüyeniileri pabucunu dama atabilmiştir merdivenin!.. Daha doğrusu atmıştır da, o kendisini duvara dayayıp çıkıp almıştır her seferinde. Merdiven güvenilir dostlarından biridir insanlığın. Başımızın sıkıştığı anda yardımımıza koşar merdiven. Unutmayın, binalarda “Yangın asansörü” değil, “Yangın Merdiveni” vardır!.. Bu yazının sonuna da Sunay Akın’ın şu dizeleri ne de yakışır Ah! Şu benim şair yalnızlığım bir yangın merdiveni gibidir umut apartmanının arkasında pas tutarken yüreğim ayakta duruyorum yıkılmadan çocukların kayacağı bir tırabzanım olmasa da” Sunay AKIN ÖRNEK 3 Eşekler, İkindiler, Yetişimler’den “Sessizlikten Gürültü – Patırtı İçine Yalnızlık sonrası gürültü-patırtı içinde yuvarlanıp giderken, aklıma gelip de dilimin ucundan dökülen olumlu yönelimler, keşke artık hep gerçekleştirdiğim, birlikte gerçekleştirebileceğimiz şeyler olsa! Nasıl olduysa oldu, hangibirini anabilirsin, kimbilir neler ardından, kaşla göz arasında filozofların “metafizik” diye nitelediği öteler’e tırmanıvermişim günlerden birgün. Her şey yerinde, zamanında ama. Ipinucunu kaçırmadığım inancıyla işte o hepimizin gümbürtülü günübirlik yaşamındayım. Kat kat yapayalnız yalnızlıklardan sonra bana bambaşkaymışım gibi geliyor artık. Kırk yılda bir, börtü böcek dışında, hiçbir sesin, şamatanın duyulmadığı bir açık havada, dinç bir sevinç içime usul usul yayıldığı zamanlarda, ilerde, sen yokken de böylesi anlar yaşanacak, diye kendi kendime mırıldanırcasına düşündüğümde doğrusu kendimi tutamayıp birşeyler de çırpıştırıyorum. Sık sık yazılan yazılardan başka kıvamda şeyler bunlar. Sözüm ona kuşbakışı pek çok yapmacık söylevden bambaşka, şeyler. Değerbilirlerin dikkatinden kaçmayacağı sanısıyla belirtelim yalanın yanlışın alınıp satıldığı pazar yeri ortamında, kulak verilmesi gereken eylemler, söylemler bunlar. Gürültü-patırtının kesilmesinden sonradır ki işler nice özveriyle doğru-dürüst kotarılabiliyor. Hep böyle değil miydi zaten? Eski savaşlarda atlıların ardından gelen yaya güçlerin omuzlarındaydı savaş yükü. Acele edip günümüzde bu değişti diye kesip atmayalım. Bakıyorum da, şamatayla kabara kabara heryanımı saran olaylar ortamında, çoğun izlence taslağı olarak kalıyor gözlem ve özlemlerim. Ne çıkar ama insansız. Tarih boyunca hep böyle olmamış mıdır insan- toplum-devlet yaşamını gönlünce katkılandıramasa da, birinin tasarlayıp düşündüğü istenç, ola ki, başka birilerinin düşünme – eyleme esinlerini kımıldatabilir. Şu sıralar aklımı en çok kurcalayan şeyler mi? Özerin özeti yaşamın, insan-toplum-devlet odaklı sorun burgaçları…” Nermi UYGUR » “Deneme” sayfasına dön! Yorum Yap! Yazı Ayrıntıları... Yazdır! Bu Yazıyı Paylaşın! Deneme örnekleri bir edebi tür olarak çoğu zaman kabul edilmez ve normal bir yazın türü olarak ifade edilir. Bu makalemizde deneme nedir, deneme özellikleri, deneme yazarları ve kısa deneme örnekleri konularından bahsedeceğiz. Deneme Nedir? Bir yazarın, herhangi bir konuda ki öz düşüncelerini yansıttığı ama yansıtırken okuyucuya bunu dayatma gibi bir düşüncesinin ve amacının olmadığı yazılara Deneme denir. Deneme yazarı, bir konuyu derinlemesine incelemek ve o konu ile ilgili kişisel görüşlerini ifade etmek üzere yazıyı kaleme alır. Kişisel bilgilerini genellikle basma kalıp ifadeler ile değil, bilimsel veriler ile destekleme amacı güder. Ve bu da genellikle dipnotlar ile desteklenir. Ama bilimsel verilerden yararlanmasına rağmen, deneme yazarı bunu karşıdakine kabul ettirmek zorunda kendini hissetmez. Ve bu da onun içtenliğine bağlı olarak okuyucular tarafından zaten değerlendirilir. Deneme türü, diğer türler arasında en zor olanıdır. Bu yüzden bu yazın türünün özelliklerinden bahsetmek istiyoruz. Deneme Türünün Özellikleri Nelerdir? 1- Deneme türünde yazar bir konu ile ilgili fikirlerini detaya girmeden okuyucu ile paylaşır. Ama konuyu derinlemesine incelemek üzere o konuyu ele alır. Ve o konu etrafında çeşitli örneklemeler yaparak denemesini biçimlendirmeye çalışır. 2- Deneme türünde yazar, öğretici anlatım türüne başvurur. Ve bir konu ile ilgili bilgiler vererek okuyucuları o konu hakkında bilgilendirmeye çalışır. 3- Denemede konu özgürce seçilir ve genellikle yazar o konuyu gündemden seçer. Mesela, politik bir konu ile ilgili fikirlerini sunmak için siyasi bir konuyu ve bu konunun aktörlerini seçebilir. Kendi fikirlerini bazı argümanları kullanarak ispat etmek ister Ama buna mecbur değildir. 4- Denemenin en önemli özelliklerinden biri de yazıyı yazarken, kendi kendisi ile konuşuyormuş havasında yazı yazar. Arada hiç kimsenin olmadığını ve kendisini bir okuyucusunun yerine koyuyormuş gibi yazar. 5- Deneme türünde yazar, dili oldukça akıcı ve saf şekilde kullanmaya çalışır. Abartılı ve ekstra kelime ya da cümle kullanmamaya özen gösterir. Toplumun her kesiminin anlayacağı dili kullanır. 6- Yazar deneme yazısı yazarken farklı düşüncelere saygı gösterir. Bunu dilerse yazısında kaynak göstererek ya da tanık göstererek de aktarabilir. 7- Deneme yazarı ele aldığı konuyu tüm samimiyeti ve içtenliği ile okuyucuya aktarır. 8- Deneme yazarı konu sonunda ele aldığı konuyu bir yargıya ya da sonuca bağlamak zorunda değildir. Bunu yapmak yerine son cümleyi; “Peki ya siz ne düşünürdünüz?” ya da “Peki ya siz bu durumda ne yapardınız?” türünden sorular ile bitirir ve topu okuyucuya atar. 9- Denemeler günübirlik yazılardır ve sadece o anı ya da o zaman dilimini etkileyen konuları ele alır. 10- Denemede hayali yaklaşımlar da söz konusu olabilir. Yani tamamı ile soyut düşünce ve fikirler de belirtilebilir! Dünya Edebiyatında Deneme Dünya Edebiyatında Deneme’nin ilk yazılı örnekleri, ”deneme” sözcüğünün bile ortaya çıkmadığı eski Latin ve Yunan ve edebiyatlarında görülmektedir. Örneğin, Eflatun’ un ”Diyaloglar”, Cicero’nun ”Kimi Eserleridir”, Epiktetos’un ”Sohbetler”. Seneca’nın ise çoğu eserlerinde de denemeler bulunmaktadır. Geçmişten günümüze bakıldığında bugün anlamdaki denemenin kurucusu 16. yüzyıl Fransız yazarı Michel de Montaigne’dir 1533-1592. Denemenin türünün ilk yazılı örneklerini veren Montaigne, yazdığı metinlerin deneyimlerinin iletilmesine yönelik ve kişisel düşünce ve edebî parçalar olduğunu vurgulamak için ”deneme essai” ismini kullanmıştır. Bu arada çok ünlü İngiliz yazar Charles Lamb ve Francis Bacon 1561-1626 da bu türde eserlere yer vermiş ve bu türü geliştirmiştir. Fransız edebiyatında Alain Andre Gide 1869-1951 ve İspanyol edebiyatında ise Miguel Dunamuno, Alman edebiyatında R. Maria Rilke sanatçılar da bu türdeki yazılı eserleriyle ünlenmiştir. Türk Edebiyatında Deneme Türk Edebiyatında Deneme türü, Türk edebiyatına Tanzimat’tan sonra Batı’nın da etkisiyle girmiştir. Deneme çok daha önceleri olmak üzere , ”Tecrübe-i Kalemiyye kalem tecrübesi” ,”Musahabe” gibi isimler ile adlandırılmıştır. İlk özel gazete Tercümân-ı Ahvâl 1860’da yayına girmesinden sonra itibaren gazetelerde çıkan farklı yazılar, zamanla ayrı bir tür olan deneme için anlatım, yaklaşım ve dil, bakımından farklı alt yapı oluşturulmuştur. Türk edebiyatında ilk deneme kitapları şunlardır; Falih Rıfkı Atay’ın Eski Saat 1933, Bayrak 1970, Niçin Kurtulmak 1953, Çile 1955, İnanç 1965, Pazar Konuşmaları 1966, Kurtuluş 1966, Mahmut Sadık’ın Takvimden Yapraklar 1912; Ahmet Haşimin Bize Göre 1928, Gurebahanei Laklakan 1928; Refik Halit Karayın Bir Avuç Saçma 1939, Tanrıya Şikâyet 1944;Bir İçim Su 1931, İlk Adım 1941, Üç Nesil Üç Hayat 1943, Makyajlı Kadın 1943, Ahmet Haşimin Eşkâl-i Zaman 1918 ve pek çok yazısı; gibi Kısa Deneme Örnekleri Bakıldığında deneme örnekleri elbette kısa olmaktadır. Tabi ki uzun denemeler de yazılabilir. Bu arada farklı ve tüm konularda deneme yazılabilir, bu konuda bir sınır yoktur. Gündüz Vassafın Cehenneme Övgü, adlı deneme kitabı örnek gösterilebilir. Deneme yazısı örnekleri yazılabilir daha fazla oluşturulabilir ama daha fazla olmadan kısa deneme örneği ile bitiriyoruz. Montaigne – Denemeler, Babalar Ve Çocuklar Çocukların babalarına karşı duydukları saygıdır. Duygu ve düşünce olarak karşılıklı beslenen dostluk onlar arasında kurulamaz. Dünyaları çok ayrıdır, çünkü üstelik bu dostlukları da pekiştirir. Babalar bütün düşüncelerini çocuklarıyla konuşamazlar, onlarla sırlarını paylaşmazlar, dostluğun en önemli amaçlarından biri de birbirlerini uyarmalar, akıl vermeleri çocukların da babalarına yapabilecek şeyler değildir. Kimi toplumlarda çocukların babaları, babaların çocukları zorda bırakma durumu mevcuttur. Çocuklar ile babalar arasında doğuştan bağları hor gören filozoflarda mevcuttur. Mesela, Aristippos bunlardan sadece bir tanesidir. Kendi kanından ve kendi canından olan çocuklarını nasıl sevmediği söylenince. Aristippos demiş ki Yere tükürmüş, bu tükürük de benden çıktı, pislik şeylerde benden çıkıyor demiş. Plutarkhos’un kardeşini biri ile barıştırmak istediğinde şöyle söyler Aynı karından olduğumuzdan dolayı kardeşimin benim için büyük önemi yok der. Babalar ve çocukları farklı mizaçlar da olabilirler, kardeşlerde aynı. Montaigne – Denemeler, İnsan Bilgisi Alçakgönüllülüğün başka bir çeşidi vardır ki kendini yüksek görmekten gelir. Birçok şeylerde bilgisizliğimizi kabul ederiz, akıl erdiremediğimiz taraflar olduğunu edebimizle açığa vururuz. İsteriz ki bizi dürüst, namuslu adam bilsinler ve başka şeyleri bildiğimizi ileri sürdüğümüz zaman inansınlar bize. Anlaşılmaz şeyleri, mucizeleri uzakta aramaya ne lüzum var, her gün gördüğümüz şeyler arasında öyle anlaşılmaz gariplikler var ki mucizeler oyuncak kalır onların yanında. Bizi dünyaya getiren tohum, o bir damla akıt ne müthiş şeydir. İçinde babamızın yalnız beden biçimi değil, duyguları, düşünceleri, eğilimleri bile var. Bu bir damla su bunca halleri neresinde saklıyor? Montaigne – Denemeler, Kanunlar Üstüne Kanunlar doğru oldukları için değil, kanun oldukları için yürürlükte kalırlar. Kendilerini dinletmeleri akıl dışı bir güçten gelir, başka bir şeyden değil. Mistik olmak işlerine gelir. Kanunları koyanlar da çok kez budala, ya da eşitlik korkusuyla haksızlığa düşen kimselerdir. Nasıl olursa olsunlar, insandırlar nihayet, her yaptıkları şey ister istemez sudan ve değişkendir. Kanunlardan daha çok, daha ağır, daha geniş haksızlıklara yol açan ne vardır? Nurullah Ataç – Dilimiz Üzerine Dilimiz, konuşma dilimizden çok, yazı dilimiz yıllardan beri, yüzyılı aşkın bir zaman ile durmadan değişiyor. Değişmesini bir dileyen oldu bir buyuran oldu diye değil, değişmesi gerektiği için değiştirmek zorunda olduğumuzdan içimizden duyduğumuz için değişiyor. Elimizdeki dille dünden kalan dille istediğimizi söyleyemediğimiz istediğimiz gibi söyleyemediğimiz için değişiyor. Bu değişme bir bakıyorsunuz hızlanıyor çok kimseleri şaşırtacak başlarını döndürecek kadar hızlanıyor, bir bakıyorsunuz ağırlaşıyor artık duracak sanıyorsunuz. Ama durmuyor. Durdurmak kimsenin elinde değil, durdura bilsek çoktan durduracaktık. Yazarlarımızın çoğu başlangıçtan beri bu değişmeye sinirleniyor, bu değişmeyi istemiyor. Kimi öfkelenip bağırıyor. Sonra öfkelenen de eğlenip alay edeni de değişmeye uyuyor, dilini değiştiriyor bir gün önce istemediği yeni dille yazıyor. Türkçe’de yazı dilimizden Arap dilinin Fars dilinin kurallarına göre kurulmuş isim sıfat takımlarının nasıl kaldırıldığını bir düşünün. Yazarlarımız en ünlü yazarlarımız karşı koymak için neler yapmadılar! “Terkipler kalkarsa Türkçe yazı yazılamaz. Dilimiz çirkinleşir. ” dediler. Ahmet Haşim – Bize Göre Kürk Nereden geldiği ve nasıl başladığı meçhul bir kürk modası, İstanbul’un hemen bütün kadın tabakalarına yayıldı. Bu moda, dedelerimizin ve ninelerimizin bildiğimiz kürkünü çevirip sırta geçirmek ve kurt veya goril gibi, iri cüsseli bir hayvana benzemek tuhaflığından ibarettir. Bu moda, o kadar yayılmış ki, şimdi kastor mantosu olmayan hanımın, hiç olmazsa kedi veya fare derisinden bir kürkü olması gerekiyor. Tırnaklarını uzatıp sivriten ve vücudunu baştan başa tüylü göstermek isteyen kadın, belli ki insandan başka bir hayvana benzemek için uğraşıyor. Kadınlarda bu insan şeklinden uzaklaşma meylinin sebepleri ne olsa gerek? Ahmet Haşim Frankfurt Seyahatnamesi Kımıldamayan Işıklar Seyahat ne kadar rahat ve eğlenceli olursa olsun yine için için, anlaşılmaz bir endişe tohumu taşır. En iptidai ve ağır kervan yürüyüşlerinden en süslü ekspres ve tantanalı vapur seyahatlerine kadar yolculuğun bütün çeşitlerini denedim, hepsinde de aynı gizli acının içimi ısırdığını duydum. Akşam yolculuğun en keskin duygu saatidir. Yolcu üzerinde karanlığın bu tesiri nereden geliyor? Uzaklardan, insanlığın ta ilk hayvani gecelerinin hatıralarından. Gece korku vaktidir. Göz artık vazifesini yapamadığı için yanlış şeyler görmeye başlar. Her gölge oyunu, her ot titreyişi, her yaprak kımıldayışı bir düşman hissini verir. Sinirlerin diken diken olduğu bu karanlık saatlerde hayvanların birçoğu için toplanmaktan, tünemekten veya ine çekilip uzanmaktan ve yatmaktan başka yapacak bir iş yoktur. Elektriğin keşfine rağmen medeni şiir vahşi şiir gibi hala gece başlangıcının getirdiği hüzünden ve karanlığın uyandırdığı faciadan bahseder. Gecenin karanlıkları içinde seyyah nedir? İnine girmemiş, yolunu şaşırmış ve her an bir düşmanın pençesine av olmak tehlikesi karşısında kalmış titrek ve zavallı bir hayvandır. Vagonların çelik şangırtısı veya geminin gürültüsü içinde, esrarengiz bir talih işaretine doğru giden bir yolcu için sahilin her kımıldayan ışığı, yerlerini ve adetlerini değiştirmeye lüzum görmemiş makul insanın mesut bir toplanma noktasıdır. Yolcu o ışıklara baktıkça kendisini siyah rüzgarlar eline düşüren deliliğini düşünür ve uzaklarda bıraktığı ılık bir oda ile dost bir lambayı, içi sızlayarak, hatırlar. Deneme, insanların bir konu hakkında duygu ve düşüncelerini kesin hükümlere varmadan içten bir üslup ile yazmalarına denilmektedir. Deneme Nasıl Yazılır? Türk edebiyatında en çok kullanılan yazım şekillerinden birisi de denemelerdir. Bir kişinin seçtiği bir konu hakkında duygu ve düşüncelerini içten paylaşmasına deneme denilir. Denemelerde makalede olduğu gibi kesin hükümler yer almaz. Deneme daha samimi bir üslup kullanılarak yazılmaktadır. Denemenin tür ve üslup yönünden farklı türlere yaklaştığı da bilinmektedir. Deneme yazarken duygu ve düşünceler sohbet havasında kaleme alınır. Duygu ve düşünceleri samimi bir şekilde anlatan deneme yazıları bazı durumlarda eleştiriye de yaklaşabilir. Türk edebiyatında deneme Tanzimat döneminin sonrasında ortaya çıkmaya başladı. Cumhuriyet döneminin ardından deneme türüne ilgi de giderek artmıştır. Ayrıca deneme yazarken özgün konular da üretilmiştir. Deneme Yazarken Dikkat Edilmesi Gerekenler Nelerdir? İyi bir deneme yazarken dikkat edilmesi gereken pek çok farklı nokta bulunmaktadır. İyi bir deneme yazarken seçilen konu hakkındaki düşünceler bir kağıda gelişi güzel not edilir. Not edilen düşünceler ise kolay ve anlaşılır olması için düzene sokularak yazılır. Deneme yazarken okurun ilgisini çekecek konular seçilmelidir. Denemenin sonuna kadar okunması için ilk giriş cümlesinin çok dikkat çekici olması gerekmektedir. Deneme yazan kişi ispat ve kanıt yapmamalıdır. Aksi takdirde bu yazı deneme değil makale olacaktır. Deneme yazarı olayları ve durumu içten, samimi bir dil ile ele almalıdır. Kişisel düşünceler paragraflara göre düzenlenmelidir. Deneme sırasında öne çıkan her düşünce ayrı ayrı paragraflarda yazılmaktadır. Deneme çeşitleri genellikle üç ve ya daha fazla paragraflardan oluşmaktadır. Deneme paragraflara ayrıldığı takdirde daha kolay ve anlaşılır olacaktır. Deneme yazılarının doğru ve sıralı bir şekilde yapılandırılması gerekir. Deneme yazarı yazısını samimi bir sohbet havasında yazabilir. Denemede seçilen konuların özgün ve ilgi çekici olmasına da ayrıca dikkat edilmesi gerekmektedir.

denemelerde en çok çıkan konular